Hızla gelişen internet teknolojilerinin altında yatan sunucu ekosisteminde kısa tarihi boyunca birkaç kırılma yaşandı. Bunlardan biri sanallaştırma teknolojisi ve diğeri de container teknolojisi diyebiliriz. Sanallaştırma öncesi şirketler bütün uygulamalarını fiziksel sunucular üzerinde koşturuyordu ve bu sistemler zamanla karmaşıklaşıyor, basit problemleri bile işin içinden çıkılmaz hale getiriyordu.
Sanallaştırma Teknolojisi
Sanallaştırma teknolojisi karmaşık sistemleri birbirinden ayırmayı mümkün hale getiriyordu. Fiziksel olarak iki tane makineniz varken sanal olarak onlarca farklı makineyi yönetebilmeniz mümkün hale geldi. Bu sayede farklı uygulamalar farklı sanal makinelerde çalıştırılmaya başlandı. Sistemdeki sorunlar sadece mevcut sanal makineyi etkilerken geri kalanı sıkıntısız çalışabiliyordu.
Sanallaştırma teknolojisinin kalbi olan hypervisor yazılımları bu büyük sıçramanın en büyük sorunu haline gelmeye başlamıştı. Ayda yılda bir gelen yazılım güncelleştirmeleri yerini her gün binlerce kez değişen canlı sistemlere bıraktı. 2015’te Amazon geliştiricileri ortalama 11.7 saniyede bir yeni kodu canlı ortama gönderiyordu. Bu tarz bir değişiklik sanallaştırma teknolojisinin yeteneklerinin fazlasını gerektiriyor.
Containerların doğuşu
Docker aslında container teknolojilerinde akla gelen ilk isim olsa da Google aslında 2000’lerin başından beri bu tarz teknolojileri kendi sisteminde kullanıyordu. Docker bu teknolojileri daha erişilebilir bir hale getirip şirketlerin artan ölçeklenme ihtiyacını karşılamayı mümkün kıldı.

Bu teknolojinin en büyük özelliği izolasyon diyebiliriz. Kullanılan uygulamaların çeşitli bağımlılıkları, kütüphaneleri ve dosyaları mevcut. Uygulamaların çalışan işlemlerini ve bu bağımlılıklarını izole bir biçimde kullanabilmenize olanak teknolojiye container teknolojisi diyoruz. Bu sayede bir yerde çalışan uygulama her ortamda çalışabilir hale geliyor. Aynı uygulamalanın farkı versiyonları, farklı ortam değişkenleriyle kullanılabilir hale geliyor.
Performans açısından da gayet verimli bir teknolojiden söz ediyoruz. Sebebi ise sanallaştırmada yer alan hypervisor teknolojisinin yer almaması. Burada aslında bir çekirdek sanallaştırmasından bahsetmek mümkün. Aynı çekirdeği bütün uygulamalarınız kullanabilmekte ve çekirdeğin üzerinde direkt olarak uygulamanızı çalıştırma imkanına sahipsiniz.
Docker bu imkanları kullanmak için bir servis çalıştırıyordu ve haliyle bazı sıkıntılara sebep oluyordu. Yakın zamanda Kubernetes’in de desteği keseceği Docker, yerini OCI uyumlu teknolojilere bırakıyor. Örneğin CRI-O sayesinde podman, buildah ve skopeo araçlarını kullanarak container imajlarınızı yaratabilir ve yönetimlerini sağlayabilirsiniz. Uygulamaların her seferinde aynı şekilde çalışmasını da imajlar sayesinde sağlayabiliyoruz. İmajlarımızı depoladığımız alanlar sayesinde de tekrardan uygulamanın gereksinimlerini oluşturmadan direkt olarak sunucularımızda çalıştırabiliyoruz.

OpenShift
OpenShift sayesinde containerlarda çalışan uygulamalarınızı oldukça kolay bir şekilde yönetebilirsiniz. Kubernetes üzerinde çalışan OpenShift, özellikle bu teknolojilere geçiş yapmakta olan şirketlerin işini oldukça kolaylaştırıyor. Sizin için hali hazırda standartlaştırılmış çözüm kümesi ile kurulumun ardından hemen uygulamalarınızı yönetmeye başlayabilirsiniz.
Ürün detayları hakkında resmi siteyi ziyaret edebilir veya info@solus.com.tr adresi üzerinden teknik ekibimizle iletişime geçebilirsiniz.